DÜNYA ÜZERİNDEKİ TEK MİSTİK VARLIK CİNLER DEĞİL - UZUN BİR SERÜVEN - PART 5
DÜNYA ÜZERİNDEKİ TEK MİSTİK VARLIK CİNLER DEĞİL - UZUN BİR SERÜVEN - PART 5
Avcıların elinden kurtulmanın imkansız olduğunu düşündüm eğer oradan kaçarsam bu sefer zihnimi ele geçireceklerdi ya da beni hasta edip öldüreceklerdi. iyi de bu avcılar beni nereden tanıyıp biliyorlardı, neden rüyalarıma giriyorlardı? Hala avcılardan ses çıkmıyordu. Üstad'a karşı gelmenin büyük bir hata olduğunu en iyi onlar bilir diye düşünüyorum. Ateşin alevi etrafı aydınlatırken öylece kalakalmıştık. Derken yerde duran bir şey dikkatimi çekti: bu benim havas kitabıydı! Farkettiğimi anlamış olacaklar ki beni daha sıkı tutmaya başladılar, bu arada başıma fena bir ağrı girmişti.
"Onla ne yapacağımızı sonra düşünürüz" dedi uzun boylu olan..
"Şimdi ayine devam edelim".
Diğer cübbeli tekrarladı "üstad artık onla uğraşmamızı istemiyor". Uzun boylu sinirlenmiş gibiydi "ayine devam edelim" dedi ve ateşin etrafında el ele tutuştular. Ben düşünmeye başladım havas kitabı onlarda olduğuna göre bütün bu olanları onlar planlamışlardı. Bana büyü yapılmasından selimin annesinin hasta olmasına kadar her şeyi. Kitabın onlarda olması ise büyük tehlikeydi pek çok kişi zarar görebilirdi. Yapabileceğim tek şey kitabı ateşe atmaktı. Başka bir şekilde kitabı onlardan koparmanın yolu yoktu... Kitabı attıktan sonra ise ya beni öldürürlerdi ya da üstad'a götüreceklerdi. Eğer üstadı bir şekilde ikna edersem kurtulma şansım olabilirdi.
Ayin kaldığı yerden devam ederken bende kitabı ateşe atmak için cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Kolay değildi ölümle sonuçlanabilecek bir seçim yapmak ve kolay değildi bu dehşet görüntü karşısında sakin kalmak. Sonra küçüklüğümü düşündüm, her zaman süper kahraman olmak istiyordum, zaten o yüzden bu işlere başlamıştım. Belki kahraman olamamıştım ancak kahraman olarak ölebilirdim... Bu düşüncelerde kendime cesaret vermeye çalışıyordum. Kulağımda artık İbranice olduğunu anladığım bir ilahi ve avcıların ayak sesleri... Kader ne yapıyordu acaba? veya Selim?. Avcılara yardım etmek için bana büyü yapmış olmalıydılar. Baştan söyleselerdi mücadele edebilirdik belki.. Edemezdik, hiç bir çıkar yol olmadığı için mecbur kalmış olmalıydılar.. Peki ya ben? Bu kitabı ateşe atmaya, avcılara yem olmaya mecbur muydum? Evet! Mecburum. Beni onlardan ayıran şey bu, bir çok insan zarar göreceğine sadece benim zarar görmem daha onurlu bir tutum olurdu.. Birden kaçıp kitabı atmalıydım, artık yapmak zorunda olduğumu hissettiğim şeyi yapma zamanı gelmişti ve birden ileri atıldım.
İleri atılmam ile nefessiz kalmam bir olmuştu. "Sakın" dedi uzun boylu olan ve "Tamam bırakın" diye ekledi. Sanırım zihnimi okuyorlardı. Peki o zaman ben kitabı nasıl atacaktım? Yapacağım her hamleyi önceden biliyor olacaklardı. Az önce ki bütün cesaretim kayboluyordu. Derken uzaktan bir çığlık duyuldu. Avcılar oraya bakmıştı ki bende havas kitabına ulaşıp ateşe attım.
Avcılar tekrar bana döndü. Tam uzun boylu olan "Seni öldüreceğim" diyordu ki o çığlık tekrar duyuldu. ileriye baktığımda gördüğüm şey karşısında şok oldum, bu rüyama giren o gri cadıydı. Dolunay ışığı ile teni parlıyordu. Avcılara dönüp "Tef..ş'e olan borcunuzu ödemediniz" dedi kalın bir sesle ve üzerimize doğru koşmaya başladı. Avcılar kaçışıyordu ben ise donup kalmıştım. Yanıma ulaştığında biraz eğildi, gözlerimin içine bakıyordu, gri gözleri kanlanmıştı. Avcı eliyle değilde bu yaratığın eliyle öleceğimi düşündüm. Sonra yüzüme daha da yaklaştı müthiş bir sesle bağırıp avcıların peşinden tekrar koştu. Onun o bağırışıyla birlikte, kulağım başka hiçbir şey duyamayacak şekilde çınlamaya başlamıştı ve yere yığıldım. Yanan ateşin içinde yanmaktan kapkara olmuş havas kitabını görüyordum ve bayıldım.
Uyandığımda avcılar kendi aralarında konuşuyordu. Uzun boylu olanın sesi yüksek çıkıyordu;
- "Büyünün bedelini ödeyin dememiş miydim size?" diğerleri sesini bile çıkaramıyordu.
+ "Sıçtık batırdık, havas kitabı yandı, Tef..ş'i zar zor gönderdik... Üstad hayal kırıklığına uğrayacak"
derken uzaktan kükreme gibi bir ses çıktı. Hayal kırıklığına uğradım bile. Avcılar birden "üstadım" diyerek diz çöktü. Üstad artık avcıların yanına varmıştı. "Kalkın" dedi. Sonra bana bakıp
"şunu da kaldırın" diye işaret etti.
Tam ağzımı açacaktım ki "gidebilirsin" dedi. Ne? Bu kadar mıydı yani? diye düşündüm. Ayağa kalkmış giderken uzun boylu olan öne çıkıp "Av yasası" dedi. "Av yasasına göre bu av bana ait". Üstad hoşnut olmamış olduğunu belli eden bir yüz ifadesi takındı, sonra "Yasayı biliyorum ve üstadın olarak onu öldürmeni yasaklıyorum" dedi. Uzun boylu olan ise "O zaman onunla savaşacağım" diyerek atıldı. Üstad başını salladı, sonra bana dönüp "Sakat kalmamak için karşı koymaya bak" diyip geri çekildi.
Uzun boylu olanla savaşacağımı anlamıştım. İkimizde öne çıktık ve birden gözlerim karardı. Kader ve Selimi gördüm, canlı canlı beni yiyorlardı. Sonra gri cadı gelip onları öldürdü. Gülümseyerek bana yaklaşmaya başladı. Müthiş bir korku duyuyordum. Cadı yaklaştıkça kulağımda İbranice ilahiyi ve cadının çığlığı yankılanıyordu. Cadı o kadar yaklaşmıştı ki neredeyse çarpışacaktık. Sonra gözlerimiz kilitlendi. Yüzünde ki ifade yerini donukluğa bırakmıştı, gri gözlerini kapadı ve birden kanlar akmaya başladı. Kanların akmasıyla dün akşam kulağımda yankılanan çınlamayı duymaya başladım, bu çileye bir son vermek istiyordum, aklımı kaybetmekten endişe etmeye başlamıştım ve birden sesler kesildi, gözümü açtım.
Karşımdaki uzun boylu avcı nefretle bana bakıyordu. Bunun bir hayal olduğunu ve zihnime girip beni etkilediğini anladım. Auramın bozuk olması yüzünden oldukça savunmasızdım. Korku yüzünden de yorgun düşmüştüm, ona karşı koyabileceğim hiçbir şeyim yoktu. Onun da durmaya niyeti yoktu, lunarkinezi (negatif enerji kontrolü) ile bana saldırmaya başladı, o zaman hissettiğim şey çok garipti çünkü daha fazla yorulmamıştım sadece iğrenç bir his kaplamıştı içimi. Durmak bilmeden bana saldırı yapıyordu.
Bu kadar saldırı olmasına rağmen hala yorgun hissetmiyordum, normalde şuana kadar bayılmam gerekirdi, bu işte bir gariplik vardı. içimde ki o iğrenç his artarak devam ederken işin aslını anlamıştım! Benim auram bozuktu ve enerji çekiyordum. Demek ki uzun boylunun yaptığı saldırıları kullanılacak enerji olarak depoluyordum. Bu müthiş bir avantajdı uzun boylunun ise bundan habersiz olduğundan benim dayanıklılığım karşısında gözü korkmaya başlamıştı. Bu enerjiyi kullanarak karşı saldırıya geçme kararı aldım. Bir kaç dakika boyunca enerji göndermeme rağmen hiçbir şey olmuyordu ama içimde ki iğrenç his azalmıştı. Anladığım kadarıyla vücudumda olan pozitif enerji, negatif enerjiyle çakışıyordu ve sonuç olarak ben negatif enerjiyi tam kullanamıyordum. Kararımı verdim. Bütün enerjimi negatif olarak değiştirecektim, kendimi başka nasıl savunacağımı bilmiyordum.. Bende kendimi serbest bırakıp tıpkı balkondan kızın enerjisini emdiğim gibi uzun boylunun gönderdiği enerjiyi çekmeye başladım. Biraz sendeledi. Sanki benim kadere şifa yaparken enerjimin çekilip yorgun düşmem gibi olmuştu. Ben ise tam gaz enerjiyi emmeye devam ediyordum. Başım ağrıyordu, damarlarım çatlıyordu, vücudumun büyük bir kısmı negatif olmuştu artık. Uzun boylu ise durumu anlamaya başlamıştı, birden yaptığı saldırıyı durdurdu ama nafileydi. Enerji kanalı yeterince son derece güçlü olduğu için akış hala devam ediyordu.
Normal de bu olaya sevinmem gerekirdi ama canım o kadar yanıyordu ki sadece akışı bitirip acıyı sonlandırmaya odaklanmıştım. Uzun boyluya baktığımda panik yaptığını gördüm, diğer avcılar ise tedirgin oldu derken biri olaya karışıyordu ki üstad "av yasası" diyip sustu ve avcı geri çekildi. Vücudumda ki acı yerini sıcaklığa bırakmıştı sanki kaynıyor gibi hissediyordum bu vücudumun enerjiye alıştığını gösteriyordu. Artık saldırı yapabilirdim ve beklemeden karşı saldırıya geçtim. Uzun boylu olan bunu beklemediği için savunmasız yakalandı ve sarsılmaya başladı. Ben durmuyordum aldığım enerjiyi dibine kadar kullanmaya kararlıydım. Herkes şaşkındı bu sırada uzun olan bayıldı ben ise omzumda bir el hissettim
Yorumlar
Yorum Gönder